Interview with Berlinde de Bruyckere*
* Bu yazı ilk olarak 01/07/2012 tarihinde Milliyet Sanat dergisinde yayınlanmıştır.
Berlinde de Bruyckere, balmumundan yaptığı gerçekçi insan vücutları ve hayvan postları kullandığı heykellerini son derece ince dokunuÅŸlarla deforme ederek bizleri gerçeklik ve bilinmezlik arasında tekinsiz bir alana sürüklüyor. İnsan ve hayvan vücutları, bitkiler birbiriyle iç içe geçerek, bilmediÄŸimiz bir varoluÅŸta tekrar vücut buluyor. Arter’de ve Çukurcuma Hamamı’nda görebileceÄŸimiz sergi, İstanbul için özel olarak üretilmiÅŸ yeni çalışmaları ve Fransız dansçı ve koreograf Vincent Dunoyer’in sergi süresince her gün belirli saatlerde tekrar edecek performansıyla çok katmanlı bir deneyim sunuyor. Bruyckere’in çalışmaları belki ilk baÅŸta tedirgin edici gelebilir ama kesinlikle etkileyici ve tuhaf bir biçimde huzur veriyor.
​
Sanatçıyla İstanbul’da konuÅŸma fırsatı bulduk;
​
Çalışmalarınız mitoloji, sanat tarihi, din ve anatomiden oldukça kuvvetli çaÄŸrışımlar taşıyor ama bu çaÄŸrıştırdıklarına benzemek bir yana onlardan bambaÅŸka bir etki bırakıyor. Bu dönüÅŸümü biraz anlatır mısınız?
​
Benim bir çalışmaya baÅŸlamam için içimde bu yönde bir ihtiyaç olması ve uzun bir araÅŸtırma süreci gerekiyor. BulunmuÅŸ objeleri bir araya getirmekten çok daha fazla çaba sarf ediyorum. Çalışmalarımda insan vücutları, atlar, boynuzlar ve aÄŸaçlar kurguluyorum. ÖrneÄŸin sergi mekânına girdiÄŸimizde, bizi vitrinin içinde aÄŸaçlar karşılıyor. AÄŸaçlar hayatın sembolü ve tarihi bir deÄŸerleri var. Gerçek bir ormana gittiÄŸinizde insan olarak kendinizi küçücük hissedersiniz ama aslında aÄŸaçlar o sırada büyümeye devam ediyorlardır. Bugün aÄŸaçlar ve bizim onlarla iliÅŸkimiz tehlike altında. İç içe geçerek büyüyen aÄŸaçlar, birlikte yaÅŸlanan çiftler gibi. Benim sergideki aÄŸaç dallarını yaparken kullandığım teknikle vücutları yaparken kullandığım teknik aynı, o yüzden de aÄŸaçlar insanlar gibi gövdeli ve etli görünüyorlar ve artık ilk baÅŸtaki aÄŸaç görüntüsünden çok uzaklar.
​
Beden ise, Hıristiyan mitolojisinin bir sembolü ama ben tarihin yeni versiyonlarını yaratmaktan çok, benim çocukluÄŸumdaki hislerimi canlandırmak istemiÅŸtim. O zamanlar kiliselerdeki heykelleri, resimleri gördüÄŸüm zaman o acıyı ben de hissederdim, belki de bu ÅŸekilde kendi acı, yalnızlık ve tedirginliÄŸimle baÅŸa çıkmaya çalışırdım. Aslında bu Hıristiyanlıkla çok baÄŸlantılı olmayan insani bir duygu çünkü bu hislerin hepsi gerçek ve biz her gün bunlarla baÅŸ etmek zorundayız. Çocukken özellikle OrtaçaÄŸ resimlerindeki ÅŸiddet ve acımasızlık çok etkileyici gelirdi. İnsanlar benim çalışmalarıma baktıklarında ölümü ve ÅŸiddeti çaÄŸrıştırdığını düÅŸünüyorlar. Bunun karşısında dehÅŸete kapılmaları çok tuhaf çünkü aslında bunlar zaten gündelik hayatımızın içindeler ve farkında olmadan sürekli bunlardan bahsediyoruz. Ama ben herkesin çok iyi tanıdığı bedenimizin gerçeÄŸine çok yaklaÅŸtığım için insanların tepkisini çekiyorum sanırım. Hâlbuki bunu soyut bir ÅŸekilde yapsam, bu kadar üzerime gelmeyecekler belki.
​
Çalışmaların ortaya çıkış sürecinden bahsedebilir misiniz?
​
İşleyeceÄŸim konuları seçerken bu konunun beni nereye götüreceÄŸini görebilmek veya cevaplar bulabilmek için bazen önceden çizimler yapıyorum. EÄŸer bunun doÄŸru bir konu olduÄŸunu düÅŸünüyorsam, bunu ifade edebileceÄŸim canlı bir model arıyorum. Gerçeklik benim baÅŸlangıç noktam bu yüzden modellerin benim bahsettiÄŸim duruma verdikleri fiziksel cevap, duruÅŸ çok önemli. Son 6 yıldır dansçılarla çalışıyorum, onlar çok farklı çünkü kullandıkları dil beden dili. Benim bahsettiÄŸim duyguyu hemen bir harekete çevirebiliyorlar. Dansçının vücudundaki doÄŸru harekete karar verdiÄŸimiz an, kalıplamaya baÅŸlamamız gerekiyor. Bedenin her bir parçası için teker teker kalıplar çıkarılıyor. Onları oyuncak bebeÄŸe benzemesinler diye deforme ediyorum. Onların üzerinde ince ince çalışarak beslemek, fikirlerle yeniden canlandırmak gerekiyor.
​
İnsan, hayvan, bitki aslında hep aynı maddelerden geliyor, doÄŸada farklılaşıp yine sonunda birbirlerine dönüÅŸüyorlar. Bu dönüÅŸüm fikrini sizin çalışmalarınızda da yoÄŸun bir ÅŸekilde görmek mümkün.
​
Evet, bunları birbirine karıştırmak bana ilk çıkış noktamdan uzaklaÅŸma, özgürleÅŸme imkânı veriyor. Tüm bunları birleÅŸtirerek aslında gerçek hallerinin üstünde baÅŸka bir ÅŸeye dönüÅŸtürüyorum. Mesela hamamda sergilenen “Etten Kemikteniz” adlı çalışmada, ata dair hiçbir referans yok, sadece iç içe büyüyen iki vücut var. Sergideki “Lezyon” adlı çalışmam da hem atlardan hem de insan vücudundan soyut parçalar içeriyor. Figürleri daha güçlü gösterebilmek için atın vücut kütlesini kullanıyorum ama o sonunda artık bir at olmaktan öte baÅŸka bir ÅŸeye dönüÅŸüyor.
​
Bu amorf figürleri kültür ürünü vitrinler içerisinde veya mobilyalarla sergilemeyi tercih ediyorsunuz, bu bir tezat oluÅŸturmuyor mu?
​
Eski mobilyaların taşıdıkları bir hafıza olduÄŸunu düÅŸündüÄŸüm için, heykellerimi mobilyalarla beraber sergilemeyi seviyorum. Bir objeyi vitrine koymak ona baÅŸka bir deÄŸer katıyor. Mesela müzelerdeki içleri doldurulmuÅŸ hayvanlar gibi, aÄŸaçların da vitrinde olmaları onların kırılganlığı ve içlerinde bulundukları tehlikeyle iliÅŸkili. DiÄŸer yandan insanların objelere dokunma isteÄŸi ve bu objelerin kırılganlığı arasındaki gerilimle oynuyorum. Bunlar sadece birer balmumu heykel, masa veya cam deÄŸiller; farklı tarihler, hatıralar arasından gelen bir dinamik yaratıyorlar. Hamamda sergilediÄŸimiz iÅŸlerde ise, zaten mekânın kendisi iÅŸin bir parçası haline geliyor.
​
Hamamda sergileme fikri nereden geldi?
​
İlk olarak Arter’e geldiÄŸimde mekânla ilgili biraz sorun yaÅŸadım. İstanbul’un kafamdaki karakterini yansıtmıyordu ve yeni bir iÅŸ yapmak için pek ilham vermiyordu ama burada yapacağım iÅŸlerin daha özel olmasını, ÅŸehrin kültürüne ve tarihine ait izler taşımasını istedim. Bu eski bir okul, kilise veya hamam olabilirdi ve sonunda Çukurcuma Hamamı’nı bulduk. Bu ÅŸekilde iki mekân arasında bir denge bularak buraya ait çalışmalar ürettim. Hamamdaki yeni çalışmalarım dışında, Arter’de de yine bu sergiye özel olarak yaptığım vitrin ve “Yara” serisi var.
​
Vincent Dunoyer’nin sergi boyunca tekrarlayacağı bir performans olacak. Bu performans sergideki çalışmalarınızla nasıl iliÅŸkileniyor?
​
Vincent Dunoyer’nin performansları bu sergiyi önemli kılan nedenlerden biri. Onun ilk izlediÄŸim zaman beraber çalışmamız gerektiÄŸini düÅŸünmüÅŸtüm ama ilk defa bu sergide gerçekleÅŸtirebildik bunu. Onun performansları ve benim çalışmalarım arasında daha geriye giden bir baÄŸ var, ÅŸaşırtıcı biçimde bilmeden aynı figürleri kullanmışız. Vincent’ın koreografilerinde de eski sanat eserlerine de referanslar var, bazı figürleri Holbein’ın, Caravaggio’nun eserlerindeki figürlerle benziyor. Genelde çoÄŸu kiÅŸi çalışmalarımın ölü bedenler ve negatif duygular üzerine olduÄŸunu düÅŸünürken, ben bunların daha çok yaÅŸam ve tutkuyla ilgili olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Bu yüzden onun performansları sergideki canlılığı saÄŸlıyor, içerik olarak tamamlıyor.
​
Figürlerin birçoÄŸunun başı yok, olanların da yüz hatları silinerek herhangi bir ifadeye izin verilmemiÅŸ. Aynı ÅŸekilde vücutların bir bütün halinde deÄŸil de parçalar halinde asılı durması seyircide bir yabancılaÅŸma duygusu yaratıyor. Bu ayrıntıların bizim gerçeklik algımız üzerindeki etkilerinden bahseder misiniz?
​
Beden dilinin evrensel olduÄŸunu düÅŸünüyorum, göz teması çok daha kiÅŸisel bir iliÅŸki ve tanışıklık yaratıyor, o yüzden göz temasından kaçınıyorum. Parçalanma iÅŸ süreci içinde zaten mevcut çünkü modelleri kalıba dökerken parça parça çalışıyorum ve sonra birleÅŸtiriyorum. Ama fark ettim ki bazı parçalar tek başına da birçok ÅŸey ifade ediyor, bütününden bağımsız anlamlara sahip. Sergideki “Detay” adlı çalışma buna örnek olabilir. Belçika’da eski evlerin dua köÅŸelerinde cam kubbelerin içine dini heykeller konur. Ben de bu beden parçalarını bu tür camların içine yerleÅŸtiriyorum, bu onlara baÅŸka bir varoluÅŸ nedeni veriyor. Bazen bu parçaların içine yara gibi gözükmesine neden olan kumaÅŸ parçaları koyduÄŸumda bu dini referanslar daha belirgin oluyor.
​
Figürleriniz yaÅŸam ve ölüm, acı ve huzur arasındaki belirsiz bir yerde duruyor. Siz bunları nasıl konumlandırıyorsunuz?
​
Buna ben karar vermiyorum aslında, izleyicinin o anki ruh haline baÄŸlı daha çok. EÄŸer insan o sırada iyi bir ruh halindeyse pozitif yaklaşıyor ama eÄŸer depresif bir zamandaysa bakmaya bile dayanamıyor. Bence çalışmalarım büyük ölçüde insan algısına baÄŸlı olarak ÅŸekilleniyor.
​
Çizimler ve heykeller hem içerik hem de biçimsel bakımdan birbirlerini tamamlıyorlar. Bunlar arasındaki iliÅŸkiyi anlatır mısınız?
​
Genelde düÅŸünüldüÄŸü gibi, çizimler her zaman heykellerden önce gelmiyor, daha çok konuya göre deÄŸiÅŸiyor. İlk baÅŸta yaptığım çizimle, daha sonra dansçılarla çalışmaya baÅŸladıktan sonra kafamda beliren figür birbirinden çok farklı olabiliyor. Boynuzlu çalışmalarımda da bu ÅŸekilde oldu. Çalışmayı tamamlamak için gerçek bir geyik aradığım zaman kafamda sadece o son görüntü vardı. Ama sanatçıların çizimlerine çok önem veriyorum. Çünkü onlar yalan söylemez, olabildiÄŸince açıklığıyla ordadır ve yüzleÅŸtiricidir. Heykellerin ise birçok yüzü vardır, yanıltabilir. Benim için çizimler kendi başına var olmalı, tek başına da heykele bakarken verdiÄŸi hissi vermeli. O yüzden çizimlerimin çoÄŸunu yok ederim. Bu sergide sadece iki seriden toplam sekiz çizimim yer alıyor.
​
Çalışmalarınızdaki deforme edilmiÅŸ bedenler ister istemez savaşı ve iÅŸkenceyi çaÄŸrıştırıyor. Bunların bugünün dünyasında karşılıkları var mı?
​
Evet, hatta buna bazı örnekler verebilirim sanırım. Benim ailem kasaptı ve çocukken sırtında yarım bir hayvan taşıyan kan içinde adamlar görürdüm. Bunun benim üzerimde etkileri olmaması imkânsız ama bunun yakın zamana kadar çok da farkında deÄŸildim açıkçası. Bu durum benim at bedenleriyle çalışabilmemin nedenlerinden biridir diye düÅŸünüyorum. Bir baÅŸka etkileyen olay ise, Guatanamo görüntüleri olabilir. FotoÄŸraflar gazetede ilk yayınlandığında kestim ve duvarıma astım. Unutmamak için deÄŸil, bununla baÅŸ etmek için astım o fotoÄŸrafları. İnsanın bu kadar acımasız olması karşısında ÅŸok olmuÅŸtum. Sanatçı olarak, sadece ortaçaÄŸ eserleri, mitolojiyle veya kendi kiÅŸisel tecrübelerimizle deÄŸil, bugün dünyada yaÅŸananlarla da uÄŸraÅŸmalıyız. Her yerde o kadar kötülük var ki, ama bugün bunun geçmiÅŸtekinden farklı olarak, olaylardan anında haberdar oluyoruz ama bunların üzerine düÅŸünecek, tartışacak vaktimiz olmuyor. Artık çaÄŸdaÅŸ bir sanatçı olarak etrafımızda yaÅŸananlardan bizler de sorumluyuz. Daha geniÅŸ perspektifli ve katmanlı bir bakışın peÅŸinden gitmeliyiz artık.
​

"Lost II, 2006–2007" Horse skin, epoxy, metal and wood 98 x 151,5 x 164 cm Installation view: Arter, 2012 Photo: Mirjam Devriendt

"Actaeon, 2011-2012" Wax, wood, fabric, epoxy and iron Installation view: Çukurcuma Hammam, Istanbul, 2012 Photo: Mirjam Devriendt Courtesy Hauser & Wirth and Galleria Continua

Vincent Dunoyer "Loan" (2012) Performance Photo: Mirjam Devriendt

"Lost II, 2006–2007" Horse skin, epoxy, metal and wood 98 x 151,5 x 164 cm Installation view: Arter, 2012 Photo: Mirjam Devriendt