Interview with CANAN*
* Bu yazı ilk olarak 01/01/2012 tarihinde Milliyet Sanat dergisinde yayınlanmıştır.
Bir önceki kiÅŸisel sergisinde bize günümüzün pek de romantik olmayan DoÄŸu masallarını anlatan Canan, Türk Lokumu’ndaki çalışmalarıyla Batı’nın oryantalist fantezilerini bugüne uyarlıyor. Çalışmalarında söz ve yazı kullanmaktan çekinmeyen sanatçı bu sergideki videosunda da bestesi Ha Za Vu Zu’ya, sözleri kendisine ait ÅŸarkı eÅŸliÄŸinde dans ederek bugünün ÅŸarkiyatçı bakışını ortaya koyuyor. DiÄŸer yanda oryantalist tablolardan aÅŸina olduÄŸumuz kadınlar bu sefer video görüntülerine hapsolarak rollerine ve yarı tutsak yaÅŸamlarına devam ediyor. Bu serisinde sanatçı, zamanında Batı’nın DoÄŸu üzerindeki hakimiyetini pekiÅŸtiren bu görsel anlatımın içselleÅŸtirilmiÅŸ izlerini günümüzde arıyor.
​
Canan genellikle kadın bedeninin temsili ve nesneleÅŸtirilmesi üzerinden ele aldığı çalışmalarıyla, aslında çok daha derinde yatan devlet, din, toplum, aile gibi denetim mekanizmalarının bireysel yaÅŸamlarımız üzerindeki etkilerini ortaya koyuyor. Oryantalist resimlerdekine benzer ÅŸekilde gözetleyerek kurulan iktidarın bugünkü yansımalarına dikkat çekiyor. GüneydoÄŸu meselesine ve tesettür konusuna da deÄŸinerek politik tanımlardan uzak, sadece insanca olandan yana bir tavır sergileyen sanatçı, bugün sıklıkla rastladığımız dolaylı anlatımlar ve yumuÅŸak eleÅŸtiriler yerine kesin ve açık anlatımıyla yine cesur bir tavır sergiliyor.
​
Canan’la x-ist’teki ikinci kiÅŸisel sergisi Türk Lokumu üzerine konuÅŸtuk.
​
Bu serginizde önceden ele aldığınız minyatürlere ek olarak oryantalist dönem resimlerinden yola çıkan Türk Lokumu serisi ile karşılaşıyoruz. Daha önceki Kusursuz Güzellik serisinde Osmanlı’nın kadına bakışını görüyorduk, ÅŸimdi ise Batı’nın gözünden yine bu coÄŸrafyadaki kadının temsiline iÅŸaret ediyorsunuz. DoÄŸu ve Batı’nın kadına bakışı arasında ne gibi ortak veya karşıt noktalar bulunuyor?
​
Aslında ben bunu panoptikon metaforuna çok benzetiyorum. Kısaca bahsedecek olursak, Jeremy Bentham bir hapishane modeli hazırlıyor, bu modeldeki dairesel yapı içerisinde yukarıdan aydınlatılan bir gözetleme kulesi var. Dairenin etrafında da mahkumların kaldığı hücreler bulunuyor. Mahkumlar sürekli izlendiklerini düÅŸünüyorlar ama aydınlatmadan dolayı kendilerini izleyenleri göremiyorlar. Dolayısıyla kendi kendilerinin gardiyanı oluyorlar ve bu ÅŸekilde bir çeÅŸit otokontrol saÄŸlanmış oluyor. Foucault bu panoptikon metaforununun hapishane, okul, akıl hastanesi gibi farklı mekânlarda geçerli olabileceÄŸini söyler. Ben de sistemin gündelik hayatta aynen böyle iÅŸlediÄŸini düÅŸünüyorum. Birbirimizi kontrol ederek toplum, aile, devlet, din gözetiminde otokontrol uyguluyoruz. Oryantalist dönemde yapılan odalık resimlerinde benzer ÅŸekilde haremin simgesel ÅŸeffaflaÅŸması söz konusu, aydınlatma yoluyla harem duvarı yok oluyor, ÅŸeffaflaşıyor. Bunlar Batılı ressamların hiç görmedikleri doÄŸuya ait fantezileri aslında. Ve bu resimlerle bir bakış ortaya çıkıyor; DoÄŸulu kadın hem itaatkar ve özverili hem de bir yönüyle ÅŸehvetli, davetkar ve cinselliÄŸi iÅŸtahlı kadınlar olarak betimleniyor. Batı’nın DoÄŸu’ya bakışı bu ÅŸekilde.
​
DoÄŸu’nun kendine bakışı nasıl peki?
​
DoÄŸu’nun da kendi içinde yarattığı bir Batı var ve kendisine Batı’nın bakışıyla bakıyor. Dolayısıyla DoÄŸu’nun kendine bakışı da yine Batı’nın gözüyle.
​
Bu tabloları yeniden canlandırırken aynı zamanda dönüÅŸüme de uÄŸratıyorsunuz. Bu kadınların ellerinde Judith Butler kitabı veya yanında laptop görüyoruz. Kadınlar özgürleÅŸiyor ama kadın temsili hep aynı mı kalıyor acaba? O resimler bugünün toplumu için ne ifade ediyor?
​
Bir görsel tarih ifade ediyor. Yazılı tarih nasıl söz konusuysa görsel tarih de bir gerçekliÄŸi ifade ediyor. Demin bahsettiÄŸim bu sistemi oluÅŸturan bakış açısını görsel tarih belirliyor. Elbette zaman içinde deÄŸiÅŸiklikler görülüyor, bugün daha farklı bir özgürleÅŸme söz konusu olabilir ama halen cinsiyetçi bir bakış açısı söz konusu. Temsil yine aynı temsil.
​
Videodan biraz bahsedebilir miyiz? Dans ettiÄŸiniz bir video görüntüsüne, duraÄŸan bir ÅŸekilde canlandırdığınız oryantalist video tablolar eÅŸlik ediyor. Bu zıtlık neyi vurguluyor?
​
Batılının gözünde oryantalist dönemde odalık imgesi hangi anlama geliyorsa, dansöz imgesi de bugün aynı anlama geliyor. Bu seride diÄŸer oryantalist resimler yerine sadece odalıkları kullandım. Åžimdiye kadar yüzlerce odalık resmi yapılmış, hala da yapılmaya devam ediyor. Günümüzde ise odalıkları dansöz imgesi karşılıyor. Türk Lokumu ismini de o yüzden koydum. Dans ederken aynı zamanda ÅŸarkı da söylüyorum. Åžarkının erotik, sert sözleri ve ironik bir söz dizimi var. Åžarkıyı Ha Za Vu Zu besteledi, ben sözlerini yazdım. Öncelikle oryantalist bakışı onaylayan, onun düÅŸünme biçimi ortaya koyan bir söz dizimiyle baÅŸlıyor, arkasından da bu bakışı eleÅŸtirecek ÅŸekilde devam ediyor. Odalık tablolarını canlandırdığım videolar da tamamen hareketsiz deÄŸil, kitabını okuyor, dizüstü bilgisayarından Facebook’a, Twitter’a giriyor belki ama tablonun çerçevesiyle kısıtlı bir halde ressamın karşısında poz vermeye de devam ediyor.
​
Bu sergide ele aldığınız konulardan biri de tesettür. Toplum olarak tesettürü nasıl konumlandıracağımızı bilemiyoruz. Siz bu konuda ne düÅŸünüyorsunuz? Örtünmeyi kadının özgürlüÄŸü mü yoksa kısıtlanması mı olarak mı yorumluyorsunuz?
​
Ben baÅŸörtüsünü mini etek gibi cinsel obje olarak görüyorum. Örtünmenin kadının özgürlüÄŸünü kısıtladığını düÅŸünüyorum ama baÅŸörtülülerin haklarının savunmasında da sonuna kadar arkasındayım. Çünkü kendi iradeleriyle veya deÄŸil, sonuçta baÅŸörtüsünü taktıktan sonra kamusal alanda yaÅŸamlarına devam edebilmeleri için her türlü hakka sahip olmaları gerekiyor.
​
BaÅŸörtüsünü cinsel obje olarak tanımlamakta da bir tezat yok mu? Mesela örtünme kadının güzelliÄŸini maskelemek amacında da olsa bugün tesettür reklamlarında veya defilelerde bundan uzak bir tablo görüyoruz. Mankenler yine incecik, makyajlar iddialı... Alışılmış güzellik kalıpları bu alanda da aynen devam ediyor. Bu durum neden kaynaklanıyor sizce?
​
Para dediÄŸimiz ÅŸeyden kaynaklanıyor. İster baÅŸörtülü olsun, ister baÅŸörtüsüz kadın her zaman cinsel bir meta haline getiriliyor. Sonuçta o örtülerin ve kozmetik malzemelerin satılması gerek, o yüzden de kadını metalaÅŸtırıyorlar. Örtüsüz kadınlar için neler geçerliyse, örtülü kadınlar için de durum aynı ÅŸekilde geliÅŸiyor.
Kadın güzelliÄŸini belirleyen kriterleri kim tanımlıyor peki?
​
Bunun çok komplike bir ÅŸey olduÄŸu düÅŸünüyorum açıkçası. Güzellik kavramı çok deÄŸiÅŸken bir ÅŸey. Bunun politik bir yapısı olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Mesela Avrupa’da beyaz un, ÅŸeker ilk defa endüstriyel olarak kullanılmaya baÅŸlandığında etli butlu kadınlar makbul bulunuyor. Osmanlılar zamanında da birden bire güzellik kavramı bu yönde deÄŸiÅŸime uÄŸruyor. Yani AvrupalılaÅŸma üzerinden belirleniyor bu güzellik tanımı. Sadece erkeklerin de belirlediÄŸi bir ÅŸey de deÄŸil, sistem belirliyor bu güzellik tanımını. Åžimdi yine Avrupalıların ırksal özellikleri daha revaçta ve baskın. Dolayısıyla ÅŸimdi uzun boylu, zayıf, sarışın, beyaz tenli olmak ön plana çıkıyor.
Türkiye’de önceki dönem feminist hareketlerin tektipleÅŸtirici yaklaşımı yerini farklılaÅŸmaya bırakıyor sanki. Bugünün feminist hareketi nasıl bir kadın profili çiziyor ve bu durum sizin çalışmalarınıza nasıl yansıyor?
​
Feminist hareketin hiçbir dönem tektipleÅŸtirici bir yaklaşımı olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Bugünün feminist hereketinde her tarzda ve giyimde insan var. Zaten feministler tam tersi görüntü üzerinden deÄŸerlendirilmeye karşı çıkıyor. Bugünün feminist hareketi özgürlükçü ve eÅŸitlikçi bir kadın profili çiziyor. Dolayısıyla benim iÅŸlerimde de bu tektipleÅŸtirmeden uzak, farklılıklara yer veren bir tanım var.
​
Kadınının doğumundan itibaren, evlenmesi boşanması hep bir soyadı ve de dolayısıyla kimlik meselesi. Sanırım siz soyadınızı atarak bu durumdan tamamen kurtulmayı tercih ettiniz.
​
BoÅŸanma aÅŸamasında mahkemeye gittiÄŸimde öÄŸrendim ki soyadını kullanabilmek için eski eÅŸten izin almak gerekiyor, bu durum çok onur kırıcı geldi bana. 20 sene boyunca kullandığım, üstüne üstlük bana zorla verilmiÅŸ bir soyadını kullanmaya devam edebilmek için izin almam gerekiyor. İzin vermiÅŸ olsa da, eski eÅŸin vazgeçme hakkı hep mevcut. 20 sene bile kullansanız o soyadı size ait deÄŸil yani. Duygu Asena’nın dediÄŸi gibi kadının adı yok, soyadı hiç yok. Bu konuda yasalarda ciddi bir sorun var. Ben de soyadından tamamen vazgeçerek kiÅŸisel bir eylem yapmak istedim açıkçası. Bir kadın evlenebilir, boÅŸanabilir ve tekrar evlenebilir. Her seferinde sürekli bir soyadı meselesiyle uÄŸraÅŸmak zorunda. Hem bu duruma iÅŸaret etmek hem de tekrar tekrar soyadı meselesiyle uÄŸraÅŸmamak için soyadlarından feragat ettim.
​
Sergideki minyatürlerinizde sadece kadın konusunu deÄŸil, GüneydoÄŸu’daki durumu da ele alıyorsunuz. Bu çalışmalardan da bahsedebilir miyiz?
​
GüneydoÄŸu’daki tanıklıklar üzerine yazılmış BildiÄŸiniz Gibi DeÄŸil diye bir kitap çıktı. O kitaptan yola çıkarak sergideki bu resmi yaptım. Daha önceden de KardeÅŸ KardeÅŸi Öldürürken Bir Baba OÄŸlunu Feda Ediyor diye bir resim yapmıştım Kürt sorunu üzerine. Kendim Kürdüm zaten. GüneydoÄŸu’da bir iç savaÅŸ devam ediyor, orada yaÅŸamadığım için doÄŸrudan birÅŸey söylemek zor ama medyadan görüyoruz. Orada devletin iktidarından öte bir savaÅŸ söz konusu. Ne zaman bitecek nasıl çözülür hiçbir fikrim yok açıkçası. Barış hemen ÅŸimdi demekten baÅŸka bir ÅŸey aklıma gelmiyor.

Birds of Heaven, 2011

The Veil Ceremony, 2011

Turkish Delight Series I, 2011

Birds of Heaven, 2011