top of page

Sıfır Noktası Üzerinde*

* Bu yazı ilk olarak 01/01/2013 tarihinde Art Unlimited dergisinde yayınlanmıştır.

Olaf Otto Becker’in Galeri Elipsis’te 14 Aralık’ta sonlanan “Sıfır Noktası Üzerinde” sergisindeki etkileyici fotoğrafların arka planında iklim değişikliği gerçekleri ve sanatçının çıktığı zorlu yolculukların izleri var.

Olaf Otto Becker, 1999’dan beri kuzey ışığına doğru uzun ve yalnız yolculuklara çıkıyor ve ağır bir akış halinde sürekli değişen tabiatın kaydını tutuyor. Çoğu sanatçı veya belgesel ekibinin aksine arkasında teknik bir orduyla değil, tek başına, bir zodyak bot üzerinde kuzey denizinde dolaşmayı tercih ediyor. Gördüğü manzarayla arasına kimsenin girmesine izin vermeden, sadece karşısındaki görüntünün kendi doğasının şekillendirdiği fotoğrafların peşine düşüyor. Belirlediği rota üzerinde günlerce yürüyor, büyük format 20 x 25 kamerasıyla çekeceği kareler konusunda oldukça seçici davranırken, dakikalarca pozladığı fotoğraflarında doğanın tüm renklerini ve gözün gördüğü gerçekliği aktarıyor.

Becker başlarda konudan ziyade ışığın peşine düşerek, neredeyse 24 saat boyunca ışığın hüküm sürdüğü kuzeye doğru yol almış. İzlanda’da gökyüzü ve kayaların oluşturduğu kontrasta rağmen kuzey ışığının ortaya çıkardığı renk çeşitliliğinden oldukça etkilenen Becker için kuzeye yapılan yolculuklar bu şekilde başlamış. Under The Nordic Light serisi için 1999-2002 seneleri arasında İzlanda’yı karış karış gezdikten sonra, buraya 2010 senesinde geri dönmüş ve bu fotoğrafları 10 sene sonra aynı noktalardan tekrar çekmiş. Aynı mekânda, aynı ışık ve kadrajla çektiği fotoğraflarda ortaya çıkan sonuç her bakımdan şaşırtıcı; kuzeyde bir yandan bizim alıştığımızdan çok daha durağan bir hayat hüküm sürerken bazı fotoğraflar sanki aradan hiç zaman geçmemişçesine aynı görünüyor, aradaki farkı belirleyen tek unsur insanın kendi algısı. Ama bir diğer yandan, korkutucu bir şekilde, insanın doğanın üzerinde yarattığı etki eriyen buzullarla görünür oluyor. Aynı mevsimde çekilmiş fotoğraflarda 10 sene sonra buzlar artık yok. Bu yok oluşun kaydını tutabilmek seriye bir belge niteliği katıyor ve kaçındığımız gerçekleri yüzümüze vuruyor.

Becker’in kuzey seyahatleri bu iki İzlanda yolculuğuyla sınırlı kalmamış. Aradaki dönemde Grönland’a, neredeyse 19.yüzyıl kâşiflerininki kadar cesur seyahatler gerçekleştirmiş. 2002 senesinde aldığı oldukça ayrıntılı Grönland haritasında hiç yol olmaması, onu bu uzak diyarlara gitmek için tekrar cezbetmiş. Özellikle Batı kıyısını karadan geçmenin imkânsız olduğunu öğrendikten sonra oranın yerlilerinden bot kullanmayı öğrenerek Grönland’ın bu kıyısında tek başına 4000 km yol kat etmiş. Broken Line serisini oluşturan bu üç sene boyunca çekilen her fotoğraf GPS koordinatlarına göre adlandırılmış, dolayısıyla her bir kare bize  belli bir zamana dair topoğrafik bir bilgi sunuyor ve gelecek için bir karşılaştırma imkânı yaratıyor.

Becker gençliğinde resim yapıyor ve ressam olmak istiyor ancak sonra bundan vazgeçip görsel iletişim ve felsefe okumayı tercih ediyor. Yeni bir görüntü yaratmayı istemediğini, uzaklarda var olan görüntüleri bizzat keşfetmeyi tercih ettiğini söylüyor. Onu dünyanın en ıssız köşelerine çeken ve romantik dönem resimlerini andıran kareleri çıkarmasını sağlayan arka plan belki de buna dayanıyor.  Fotoğraflarının çoğunu, ışığın zaten hep var olduğu kuzeyin uç noktalarında gece vakti çekmeyi  tercih ediyor. Güneşin en alçakta olduğu bu vakitte bütün renkler, gölgeler en ince ayrıntısına kadar görünür oluyor. Bu pastel dünyayı uzun süre pozladığı, büyük format kamerasıyla tüm gerçekliğiyle göründüğü gibi kaydediyor ama izleyiciyi asıl etkileyen bu belgesel yaklaşım değil, bu manzaralarda insanın görünmeyen varlığını ortaya çıkarması olabilir. Oradaki topoğrafyanın bir tipografisini çıkarmanın veya güzel manzaralar ortaya koymanın çok ötesinde insanın doğayla olan etkileşimi, onun ortamdaki varoluşunun peşine düşüyor.

Kutuplara ilk keşif turları düzenleyen fotoğrafçılar gibi, Becker de hem görsel hem de bilimsel bir karakterle devam ediyor gezilerine. Bölgedeki sürekli değişimi kayıt altına alırken, karşısındaki manzarayı insan varoluşunun bir sahnesine dönüştürüyor. Above Zero (Sıfır noktasının üzerinde) adlı sonraki serisinde, Grönland'ın kıyılarından ortasındaki büyük buzul kütlesine doğru yönelerek, iklim değişikliğinden dolayı buzulların erimesiyle oluşan dört büyük nehrin izini takip ediyor. Kayaların arasından şiddetle akan nehir görüntülerinin aksine bu nehirler suyun katı ve sıvı formları olarak ayrışıyor. Yükseklik azaldıkça daha da artan bir yoğunlukta sakince başka bir forma bürünüyorlar. Aslında dünyamızı bu denli etkileyecek bir değişimin bu kadar dingin ve güzel görünmesi korkutuyor. Bu buzulların erimesiyle beyazlık yerini koyu bir maviliğe bırakıyor, bu da güneş ışınlarının daha çok emilmesine ve buzulların daha çok erimesine neden oluyor. Üzerinde yürünen kara parçasının yavaşça erimesi, yaşanılan ortamı tehlikeli ve tekinsiz bir alana dönüştürüyor. Küresel ısınma hiçbir ciddi önlem alınmadan hızla artarken aslında dünyanın büyük bir kısmı buradan çok uzaklarda sular altında kalacağı günü bekliyor.

“Zamanı fotoğraflayabilir miyiz?” diye soruyor Becker, bu sorunun peşinden giderken gerçekliğin ve zamanın göreceli doğasına dair fotoğraf aracılığıyla cevaplar arıyor. Sanki kutuplarda zaman akmıyormuş gibi bir his uyanırken, oradaki ufak değişimler bütün dünyanın geleceğini tehdit ediyor. Biz gündelik hayatın hızı içerisinde başka şeyler için kafa yorup, iklim değişikliğinin etkilerini çok uzak bir gelecekte beklerken, kuzey buzları aslında 2012 yılında tarihin rekor erime seviyesine ulaşıyor. Sadece Grönland kıyılarında yılda 225 kilometreküp buz eriyor ve bu rakam küresel su seviyesi artışının sadece %7'sini oluşturuyor. Dünyanın en önde gelen buz bilimcilerinden olan Prof. Peter Wadhams yaz ayları buzullarının ömrüne sadece dört yıl biçiyor. Son 30 yılda dünyanın uzaydan görünüşünü değiştirmeyi başarmışken, devletler ve şirketler acil önlemler almak yerine eriyen buzulların altından biraz daha fosil yakıt çıkarmaya uğraşıyor. Dolayısıyla büyük ihtimalle Becker’in bir sonraki yolculuğundaki kutup fotoğraflarında hiç buz olmayacak ama biz sadece her şeyin nasıl bu kadar çabuk değiştiğini anlamaya çalışacağız.

bottom of page