top of page

Tarih Nehri*

* Bu yazı ilk olarak 01/02/2012 tarihinde Milliyet Sanat dergisinde yayınlanmıştır.

İstanbul boğazının kenarında, Borusan’ın Perili Köşkü’nde suyun akışına tanıklık eden bir sergi Tarih Nehri. İspanyol, yeni medya sanatçDaniel Canogar’ın suya övgü niteliğindeki sergisi suyla beraber akıp giden insan atıklarını, çevreye verdiğimiz zararı ve suyun hayatımızdaki yerini bizlere hatırlatıyor. Sergide, soyut kavramları değil, her gün karşılaştığımız çevre sorunlarını ele alan ve gelecek için bıraktığımız plastik tarihle bizi yüzleştiren etkileyici görsellikte çalışmalarla karşı karşıyayız.

Şehir hayatında çoğumuz suyunu içtiğimiz, banyo yaptığımız nehri, dereyi yakın çevresinde görme imkânına sahip olmuyor. O nehirler bazılarımız için sadece musluklardan akan veya plastik şişelerde satılan sudan ibaret. Kirlettiğimiz, temizlenmek adına kimyasal atıklarla doldurduğumuz su biz görmeden atık borularıyla tekrar doğaya karışıyor.  Attığımız çöpler okyanusta toplanarak dev çöp adaları meydana getiriyor. Bu çöplerin doğada kaybolma süresi ise bizim tüketim hızımıza yetişemeyecek ölçüde. Canogar’ın bulunmuş atık objeler kullandığı video enstalasyonları, bu gerçekleri çok net bir şekilde ortaya koyuyor.

Serginin küratörü Kathleen Forde, İstanbul yaşamında suyun taşıdığı önemden etkilenerek Canagor’ın bu yöndeki beş çalışmasını bir araya getirmiş:

İspanya’daki Tagos, suyunu içerek içimizden geçmesine izin verdiğimiz nehirlere bir örnek. Aynı adı taşıyan çalışmada, kullanılmış plastik şişelerden yapılmış bir enstalasyon görüyoruz. Bir ritmi veya grafiği çağrıştıracak biçimde havada asılı duran şişelere düşen yağmur damlaları ve her bir şişeye yansıtılan farklı bir video animasyonla atık maddeler neredeyse birer mücevhere dönüşüyor. Şişelerin üzerine dikkatle baktığımızda içinde yaşayan mikroorganizmalar veya yüzen insan görüntüleri fark edilirken, suyun içinden duvara yansıyan görüntüde soyut bir manzara ortaya çıkıyor. Kullanılıp atılma hızına tezat bir biçimde her bir şişenin tasarımının ve bireyselliğinin dikkat çektiği çalışma, farklı kültürlerde suyun dekoratif veya mimari olarak kullanımının çağdaş ve aktivist bir uyarlaması niteliğinde.

Okyanuslardaki çöp girdapları, Canogar’ı plastik atıklarla çalışmaya iten önemli bir etken olmuş. Durumun ciddiyetine oranla pek sık gündeme gelmese de, okyanus akıntılarının çöpleri bir araya getirmesiyle oluşan bu adaların büyüklüğü Greenpeace’e göre Texas eyaletinin büyüklüğüne ulaşabiliyor ve okyanuslarda bu şekilde oluşan 5 farklı çöp girdabı olduğu biliniyor. Sergide ışıklı kutuda gösterilen “Gelgit” adlı fotoğraf da izleyiciyi böyle bir girdabının içine çekerek, neden olduğu felakette çöplerin arasında yok olmuş veya hayatta kalmaya çalışan insanların arasına dahil ediyor. Diğer yandan, ortaya çıkan tabloyu sanat tarihindeki ölü doğa geleneğinin günümüzde geldiği nokta olarak yorumlamak da mümkün tabii.

Benzer içerikli “Meyil” adlı videoda ise, kişisel temizlik ve çevresel kirlilik arasındaki çelişkiyle  yüzleşiyoruz. İstanbul’un rögar kapaklarının altından akıp giden suda, yaşanan felaketten habersiz şişelere tutunarak hayatına devam eden çocuklar görülüyor. Şampuan ve deterjan köpüklerinin ortasında temizlik ürünlerinin üzerinde uzanan çocuklar ilk bakışta sevimli bir reklam filmini andırsa da temizlenmeye çalışırken sulara karıştırdığımız kimyasalların ve ürettiğimiz çöplerin yarattığı çelişkiyi ve bizden sonraya bıraktığımız geleceği de gözler önüne seriyor.

Sergideki, Borusan’ın koleksiyonuna dahil ettiği “Akış” adlı enstalasyon bulunmuş banyo elemanları ve video animasyondan oluşuyor. Lavabo, pisuar veya duş teknesi gibi parçalardan meydana gelen çeşmede, akan suya karşı yüzmeye çalışan, mücadele eden ama sonunda lavabo deliğinden süzülerek kaybolan insanlar görüyoruz. İzlemesi gerçekten eğlenceli olsa da insanların doğaya karşı verdiği mücadele biraz acıklı olabiliyor.        

Tavandan aşağı uzanan borulardan metal bir ağ ören “Basınç” adlı son çalışma ise, bir zamanlar klima ve ısıtma sistemlerinin içindeki borulara yansıtılan mavi ve kırmızı ışıklarla, onların eski işlevlerini canlandırıyor. Bir organizmanın dolaşım veya sindirim sistemini de anımsatan, üzeri çoğu zaman duvarlarla veya bedenimizle örtülü sistem ışık oyunlarıyla görünürlük ve hayat kazanıyor.

Daniel Canogar, çalışmalarında kullandığı elektronik veya endüstriyel atıklara ikinci bir şans tanıyarak, onların yüklendiği anılara ve dolayısıyla bir dönemin toplumsal hafızasına ışık tutuyor. Diğer yandan Canogar çalışmalarında sosyal gerçekleri, teknik mühendisliği ve sanatın etkileyici görselliğini bir araya getirebilen nadir sanatçılardan biri. Verdiği net ve basit mesajlarla oluşturduğu bilinci sanatsal aktivizm olarak tanımlamak mümkün, en azından sergiyi gezdikten sonra şişe su almamaya veya belki evinizdeki plastik şişeleri atmak yerine daha yaratıcı şekillerde kullanmaya karar verebilirsiniz.

bottom of page