top of page
RAY. Extreme
Frankfurt’ta Bir Fotoğraf Trienali*

* Bu yazı ilk olarak 26/06/2018 tarihinde www.unlimitedrag.com dergisinde yayınlanmıştır.

Sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde zıtların çarpıştığı, kutuplaşmaların hüküm sürdüğü bir zamandayız. Normların değil, istisnaların belirleyici olduğu bu dönemde fotoğrafın rolü sürekli dönüşüme uğruyor. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Ray Fotoğraf Trienali de bu konuyu merkezine alıyor.

 

 

 

Trienal Frankfurt’taki önemli kurum ve müzelerin bir araya gelmesiyle gerçekleştirdikleri bir işbirliği projesi. Müzelerin birbirini rakip görmeden, ortak paydalar altında toplanıp uluslararası projeler üretmesi çok mantıklı gözükse de, ne yazık ki her yerde kolay gerçekleşemeyen bir işbirliği çabası gerektiriyor. Beş farklı kurumun küratörlerinin bir araya gelmesiyle kavramsal çerçevesi çizilen festivale 6 çevre şehirden 15 kurum katkıda bulunuyor. Özellikle ilk dört günlük festival programıyla uluslararası ziyaretçileri sanatçılarla buluşturan etkinlikler ve konuşmalar, trienali Avrupa’nın önemli fotoğraf festivalleri arasına sokuyor.  

 

Trienalin bu seneki kavramsal çerçevesi “Extreme” olarak belirlendi. Dünyanın son zamanlarda karşı karşıya kaldığı savaşlar, iklim değişikliği, göç hareketleri ve dijitalizasyon gibi konular düşünüldüğünde uç kutupların ve aşırılıkların gündelik hayatımızda ne kadar baskın olduğunu fark etmek zor değil. Internet üzerinden dolaşıma giren bilgi ve görsellerin ölçüsüzlüğü, medya yoluyla maruz kaldığımız şiddet, fotoğrafın fark edilme ve hatırlanma eşiğini her geçen gün daha da arttırıyor. Savaş fotoğraflarının, patlama görüntülerinin bile daha etkileyici olması için manipüle edildiği bir çağdayız. Fotoğraf ne kadar olağanüstü ve marjinalse o kadar cazibeli oluyor. Trienalin böyle bir konu etrafında şekillenmesine rağmen, karşımıza çıkan fotoğraflar görsel şiddetten uzak durarak, içerik olarak beden, çevre, kimlik ve göçmenlik gibi konular üzerinden aşırılıkların izini sürüyor. Fotoğraflar çoğunlukla travma sonrası bilincin süzgecinden geçen hatıralar gibi sessiz ama vurucu.

 

Sergilerde yer alan tüm sanatçılardan burada bahsetmek mümkün değil ama öne çıkan birkaç çalışmanın üzerinde özellikle durmak istiyorum. Sanırım herkesin en çok etkilendiği ve en çok konuşulan çalışma Museum für Moderne Kunst’daki “Extreme. Nomads” sergisinde gösterilen Richard Mosse’un “Heat Maps” serisinden fotoğraflarına eşlik eden 52 dakikalık, 3 kanallı video enstalasyonu “Incoming”di. Daha önceki serisinde kızılötesi görüntüleme tekniğini kullanan Mosse, 2017 tarihli bu seride ise 30 km menzilli askeri bir termal kamera kullanıyor. Uluslararası kanunlara göre silah olarak sınıflandırılan alet, genelde uzun menzilli silahlara bağlı olarak çok uzak mesafelerden insan takip etmeye yarıyor. Mosse ise, askeri veya doğrudan öldürme amaçlı geliştirilen bu kamerayı dünyadaki en tehlikeli göç yollarına çeviriyor. Çölleri, savaş bölgelerini ve sonunda denizleri aşmaya çalışan insanlar görüntülendiklerinden habersiz en gerçek halleriyle ekrana yansıyor. Termal kameranın siyah beyaz hayaletimsi görüntüsü kimlikleri belirsizleştirip anonimlik sağlarken, yüz hatlarındaki kontrastı arttırarak tüm acı, sevinç ve korku ifadelerini net bir şekilde gösteriyor. Ortaya çıkan görüntünün estetiği ve konunun ciddiyetinin yarattığı soru işareti videonun ilk dakikalarında ortadan kalkıyor. Zira kamera kıyıya yaklaşan botun o kadar içinde, izleyici yaşananların o kadar ortasında ki şu ana kadar göçmenler üzerine çok az çalışma bence bu kadar vurucu bir etki yakalayabilmiştir. Hipotermik bir çocuğun doktorlar tarafından yaşama döndürülme çabası, diğer yandan uçaklara yüklenen Amerikan füzeleri, kamplarda devam eden hayatlar ve sonuç olarak mültecilerin göze aldıkları koşulların amansızlığı ve adaletsizlik izleyicinin içine işliyor.

 

Avrupa’nın önemli fotoğraf kurumlarından olan Fotografie Forum Frankfurt ise “Extreme. Environment” sergisiyle endüstri ve politika kaynaklı çevre sorunlarına odaklanıyor. 2018 Deutsche Börse Foundation Prize’ın finalistlerinden olan ve geçtiğimiz sene Paris Photo’da ilk fotoğraf kitabı kategorisinde ödül alan Mathieu Asselin, “Monsanto: A Photographic Investigation” adlı kitabıyla tarım kimyasalları ve genetiği değiştirilmiş tohumlar nedeniyle çok tartışılan şirketin arka planına dair bir arşiv oluşturuyor. Şirketinin ürettiği Agent Orange olarak bilinen madde ABD tarafından Vietnam Savaşında kimyasal silah olarak kullanılmış ve aynı yıllarda Alabama’daki fabrikada meydana gelen sızıntı nedeniyle de tüm bölgeyi ve insanları zehirlemişti. Bu felaketin Vietnam’da ve ABD’de 2. ve 3. nesillerin üzerinde halen devam eden etkileri, şirketin ürettiği tarım ilaçları nedeniyle zehirlenen tarım alanları, Monsanto’nun devlet ve lobilerle ilişkisi ve yürüttüğü yanıltıcı kampanyalar kitapta bir araya getiriliyor. Tüm bu tutarsızlıklar ve aldatmaca gerçekler ve propaganda arasındaki uçurumu net bir şekilde ortaya koyuyor.  

 

Yine aynı sergide yer alan Frank Ekeberg ve Krista Caballero’nun “Birding the Future” isimli yerleştirmesi ise nesli tükenmekte olan kuş türlerini inceliyor. Farklı bölgelerde sayıları giderek azalan türleri kaydeden sanatçılar, kuşların görüntü ve seslerinin olduğu bir video ve stereoskopik kartlara basılmış fotoğrafların dürbünle incelendiği interaktif bir yerleştirme sunuyor. İzleyici, sesler ve görüntüler arasında sanal bir kuş gözlemi tecrübesi yaşamanın yanı sıra, biz farkına bile varmadan kaybolacak türlerle de tanışma olanağı buluyor.

Trienalin ana sergilerinden “Extreme. Bodies” ise, vücudun maruz kaldığı kırılgan ve zorlu durumlara odaklanıyor. Arno Rafael Minkkinen’in vücudunun sınırlarını zorlayarak çektiği otoportrelerde sanatçı, kimliğini fotoğrafın dışında bırakıp içinde bulunduğu manzaranın, doğanın bir parçası oluyor. Bu şekilde kendi ölümlü vücudunu doğanın sonsuzluğuna bırakmayı amaçlıyor. Diğer yandan Minkkinen’in siyah beyaz tonlarda klasik güzellikteki pozları aynı sergideki Boris Mikhailov’un fotoğraflarıyla tezat oluşturuyor. Zamana ve doğaya meydan okuyan bir bedenin karşısında, Mikhailov’un fakirliğin, deliliğin sınırlarında yaşayan bedenleri iki ayrı uca işaret ediyor. Sanatçının doğduğu Ukrayna’nın Harkov şehrinde, Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra işsiz kalan evsiz insanları gösterdiği fotoğraflarda beden bir ifade biçimi değil, sadece bu koşullarda bir var olma aracı oluyor. Mikhailov, bu kişilere bir kutsallık bahşederek onlara acımamızı ve empati kurmamızı amaçlamıyor. Haklarında hiçbir şey bilmiyoruz; akıl hastası, alkolik, uyuşturucu bağımlısı, seks işçisi, dolandırıcı veya işsiz kalmış iyi vatandaşlar olabilirler. Mikhailov’un belki de bize en net gösterdiği şey, sistemin bu tutunamayan insanları toplumun dışına kusarak yok sayması, kaderlerine terk etmesi ve bu kabullenişin sonunda doğan vazgeçmişlik ve delilik durumu.

Ray fotoğraf Trienali çoğunlukla belgesel içeriklerin yoğun olduğu ama didaktik bir anlatımdan uzak duran, güncel bir fotoğraf diline sahip sanatçıları bir araya getiriyor. Sosyal konuların ağırlıkta olması sergileri içerik bakımından kuvvetlendirirken, sergileme biçimleri bakımından fotoğrafın geniş bir perspektiften ele almasıyla geleneksellikten uzak duruyor. Bu anlamda sergiler, güncel fotoğrafın içindeki belgesel eğilimin ve sanatçıların hayata dair dertlerinin iyi bir göstergesi.

 

Trienal 10 ayrı mekana yayılmış ana sergilerin dışında, FOAM -Talent, Deutsche Börse Photography Foundation Prize 2018 ve Städel Müzesinde Ursula Schulz-Dornburg sergileriyle 9 Eylül’e kadar devam edecek.

Richard_Mosse_incoming_film_still_2017.j

Richard Mosse, Still frame from Incoming, 2014—2017. Three screen video installation by Richard Mosse in collaboration with Trevor Tweeten and Ben Frost

bottom of page